Musee des Augustins sonrasında...Anne, Baba ve Deniz...Jardin Pierre Goudoulli'de "Atlıkarınca" ile karşılaşınca...Havanın yeni karardığı, bu sayede ışıkları ile pırıl pırıl görünmekte olan iki katlı "Atlıkarınca"yı gören Deniz...Günün onun için en keyifli dakikalarını yaşıyordu...
Anne ile birlikte bir kez alt katta, bir kez da ikinci katta "Atlıkarınca"ya bineceklerdi...
"Atlıkarınca"nın Deniz'in hoşuna gitmemesi gibi bir durum söz konusu olamazdı...
Anne ile birlikte bir kez alt katta, bir kez da ikinci katta "Atlıkarınca"ya bineceklerdi...
"Atlıkarınca" sonrasında, Jardin Pierre Goudoulli'den doğrudan Boulevard d'Arcole'a çıktıklarında ise köşede karşılarına çıkan "Hippopotamus Restaurant" bu akşam kurtarıcıları olacaktı...Planladıkları bir diğer restoran kapalı idi, bir diğer rezervasyonlar ile tamamen dolu idi. Dolayısıyla "Hippopotamus Restaurant" in doğru seçim olacaktı...
"Hippopotamus Restaurant"da Anne, Baba ve Deniz için ortak tercih tabii ki "et" olacaktı...Tatlı olarak "Dondurmalı Profiterol" siparişi verecekler...Yemek süresince ise Deniz'in havalimanından aldığı bir kutu çikolatadan bıkmadan, usanmadan, yorulmadan yeme isteği devam edecekti...
Herşeye rağmen, Anne ve Baba'ya içtikleri kahvenin yanında gelen sarı çikolataları, Anne; Deniz'in kutusuna atmadan duramayacak, Deniz'e küçük bir sürpriz hazırlayacaktı...Bakalım Deniz ne zaman farkına varacaktı...
"Hippopotamus Restoran"ın çıkışında ise Deniz çıngıraklı tekerleği ile birlikte Anne'nin elinden tutacak ve otellerine yol boyunca hiç arabasına binmeden yürüyerek gidecekti...
Bizim Deniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder