26 Aralık 2015 Cumartesi

Deniz Kitap, Kahve, Çikolata Festivali'nde...

Deniz bugün "Kitap, Kahve, Çikolata Festivali"nde idi...
Anne ve Baba ile birlikte metrobüse bindi...Metrobüs'te "yeşş" bir uykuya daldı...Tam gofret ikramı yapılan standın önünde, Anne eline gofret dilimlerini aldı ve arkasını döndü ki, Deniz uyanmıştı... Tam zamanında idi...

Çikolata ve kitap Deniz'in ilgi alanında idi...Formül Yayıncılık'tan "Tavuklar karanlıkta göremez", İş Kültür Yayınları'ndan "Arkadaşım Pilot", "Elif Kampa Gidiyor", "Mevsimler", "Minicik Kedicik - Kıvırcık Kuzu", "Kent - Çıkartma Kitabı" Deniz'in tercihleri idi...

Baba'nın kitap tercihleri ve Anne'nin Dr. Oetker standı keşfi de oldukça keyifliydi...

Sonrasında Rumeli Caddesi'nde sarı otobüsler, mavi otobüsler, mor otobüsler, iki katlı mavi otobüsler izlenerek geri dönüldü. Deniz'e dönüş yolunda metrobüs'te bir kardeş ince uzun bir kinder çikolata ikram etti. Deniz ona el salladı. O da Deniz'e el salladı...Metrobüs'ün her zaman böyle küçük misafirleri olmuyordu...

24 Aralık 2015 Perşembe

Kandil Simidi...

Akşam yemeği sonrasında Deniz mutfak tezgahında bir şey arıyordu...
Baktı, baktı...
Bir buzdolabı poşetinin içinde bir süredir tüketemedikleri tuzlu kurabiye parçaları vardı...
Onları yemek istediğini söyledi...
Anne şaşırdı. O kurabiyeler bir süredir rafın üzerinde duruyorlardı ancak Deniz hiç onları yemek istememişti. Kalan son parçaları yemek istemesi ilginçti.
Ama Deniz onları yemek istiyordu.
Anne'nin kucağına oturdu.
Tüm kurabiye parçalarını yedi.
Hatta torbada en sonunda kalan susam kırıntılarını da bir kaşık yardımı ile yemek istediğini söyledi.
Anne şaşkındı.
Kalan susam kırıntılarını da, "çok güzelmiş", "boğazıma kaçmıyormuş", "öksürtmedi beni" diyerek afiyetle yedi..
Sonra...
"Başka kurabiye..." deyince Anne Deniz'in biraz daha yemek istemesi üzerine "Ama bu kurabiyelerin en sonu bu idi Deniz, bitti bu kurabiyeler, sonra yine alırız tamam mı" dedi.
Deniz "Bu kurabiyelerden başka var" dedi...
Anne "Gerçekten bitti ama, başka yok bu kurabiyelerden, yarın unutmayalım yine alalım." dedi.
Bittiğini Anne'den duyunca...
Deniz durdu öylece...
Yüz ifadesi bozuldu birden...
Ağlamak ile ağlamamak arasında gitti geldi...
Bir hayal kırıklığı yaşamış olduğu belliydi...
Anne Deniz'in yaşadığı hayal kırıklığının nedenini, kurabiyelerin günlerdir orada duruyor olması ve Deniz'in daha önce hiç yememiş olması sebebiyle anlamakta zorlanıyor olsa da...Deniz belki kendisi de dolaba vs. bir kaç yere bakar ve bittiğini görürse, ağlama hiç başlamadan bu konuyu atlatabilirler diye...Baba'dan buzdolabını açmasını ve Deniz ile birlikte dolapta kurabiye var mıymış, yok muymuş bir bakmalarını rica etti. Belki Deniz istediği her ne ise dolapta bulabilirdi...Bir baksındı.

Baba ile Deniz buzdolabına baktılar...
Deniz'in buzdolabından istediği birşey yoktu...
O sırada annenin aklına, bisküvi vb. kuru yiyecekleri koydukları raf geldi...
Bir de o rafa bakmalarını, varsa o rafta olacağını, yoksa da başka olabilecek bir yer kalmadığını söyleyerek, Baba ile Deniz'in bahsettiği rafa da bakmalarını rica etti.
Deniz ile Baba Anne'nin bahsettiği rafa bakmaya niyetlendiler.
Rafların kapağını açtılar.
Anne de oturduğu yerden kafasını döndürmüş merakla bakıyordu...
Ki...
Aklına raftaki kandil simitleri geldi...
Deniz kandil simitlerinden istiyordu...
"Deniz sen kurabiye diyerek kandil simidi mi istiyorduuuuun" dedi...
Deniz "Evet... demiştim başka var diye" dedi...

Deniz kandil simitlerinin susamsız olanları ile tuzlu kurabiyeleri birbirine karıştırmış...Tuzlu kurabiyeyi aslında kandil simidi niyetine yemişti...
Gündüz de Sevdoş ile kandil simidinden yemiş olduğu için...
"Bu kurabiyelerden başka var" demişti.
Anne evde başka kalmamış olduğunu söyleyince de...
Gündüz bir sürü olan kurabiyelerin neden bitmiş olduğunu düşünerek, gerçekten hayal kırıklığına uğramıştı.
Ama Deniz'in dediği gibi...Evde bu kurabiyelerden başka vardı. Hem de birsürü idi...

İki kutuyu Baba getirmişti.
Bir kutuyu Anneanne ve Dede getirmişti.
Anneanne ve Dede'nin getirdiği kandil simidi kutusunun üzerinde "Denizce" "kule" (Cami Minareleri) yoktu...
Baba'nın getirdiği kandil simitlerinin kutuları üzerinde "kule" (Cami Minareleri) vardı...

Deniz kandil simitlerinin susamsız olanlarını çooook seviyordu.
Susamlı olanlar dökülüyordu...
Susamsız olanlar dökülmüyordu...

Sana Yardım Ettiğini Zannettiğin İnsanlar Olur...



23 Aralık 2015 Çarşamba

Banyo Yapma Sorunsalları...

Deniz son günlerde banyo yapmaya oldukça zor ikna edilebiliyor.
Sevdoş'a "Anne ve baba geldiğinde banyo yapacağım."
Anne'ye "Sevdoş ile birlikteyken banyo yapacağım ya da Baba geldiğinde banyo yapacağım"
Mazeretleri ile en son banyo yapışın üzerinden geçen beşinci, altıncı günde dahi banyo yapmaya ikna edilemeyen Deniz...

Bugün...
Artık en son banyo yapışının üzerinden geçen altı günün sonunda...
Gündüz, "haydi şimdi banyo yap ki, Anne ile Baba geldiğinde birlikte rahat rahat oyun oynarsınız" diyerek kendisini banyo yapmaya ikna etmeye çalışan Sevdoş'a "Geldiklerinde hemen banyomu yaparım, sonrasında da rahat rahat oyun oynarız" mazeretleri sunulmuştu.
Anne eve geldiğinde ise...
Baba henüz eve gelmemiş iken, Anne'ye "Baba geldiginde banyo yapacağım.", "Şimdi oyun oynayalım, ondan sonra yemek, sonra banyo" mazeretleri sunuldu.
Anne'nin "Ama oyundan sonra banyo yapalım, dün de yemekten sonra banyo yapacağına söz vermiştin, geç olunca saat, yemekten sonra banyo yapmak olmuyor." şeklinde ikna çabaları bir işe yaramadı.
Baba eve geldiğinde, Deniz'in yine banyo yapmamış olduğunu görünce "şokkkk" geçirdi.
Anne, Baba ve Deniz artık yemek saatinin gelmiş olması sebebiyle yemek yediler.
Yemekten sonra artık ikna mücadelesi, Anne'nin pes etmiş olması sebebiyle Baba tarafından devam ettirildi.
Deniz'in "Önce üç kere saklambaç, ondan sonra çıkartmaları yapıştıralım, ondan sonra banyo" şeklinde mazeretleri, Anne ve Baba tarafından "Saklambaç oynayalım, ama çıkartmaları banyodan sonra yapıştırırız" açıklamaları ile ekarte edilmeye çalışıldı.
Üç kere saklambaç oynandı.
Baba ile Deniz salondaki koltuğun üzerine saklandılar, üzerlerini örttüler, Anne onları bulmaya çalıştı.
Anne bulduğunda, Deniz "Neden buldun Anne, ben kendim çıkacaktım" diyerek oyunu bazen başa döndürdü.
Anne banyoyu hazırlamaya başladı.
Bu sırada, Deniz bir kaç defa daha saklambaç oynamak, sonra banyo yapmak istiyordu.
Anne'nin aklında Deniz bebekken kullandığı, yüzünün ıslanmasını engelleyecek yeşil tas ve termometre geldi.
"Aaaa Deniz sen bunları hiç görmemiştin, onları bir sana göstereyim" deyince...
Deniz sonunda ikna oldu.
Koşarak banyoya girdi...

Nihayet...
 

22 Aralık 2015 Salı

Ben Kuzu Etini Sevmiyorum...

Anne akşam yemeğini hazırladı.
Deniz ve baba'yı çağırdı.
Haydi gelin yemek hazır dedi.
Deniz'e de : "Bak bu kez küçük küçük etlerden yaptım Deniz" dedi.
Deniz: Niye? Ben küçük küçük etleri sevmiyoruuuum. Kuzu eti o. Yağlı o. Ben kuzu eti sevmiyorum. Ben dana etini seviyorum. Kuzu eti yemem. Benim etimden niye pişirmedin. Benim etimden pişir.

Anne isteği üzerine Deniz'e de kendi etinden pişirdikten sonra;
Anne, baba ve Deniz yemekteler.
Anne: İstersen yağsız et parçalarından baba seçip sana versin, kendi etinin yanında kuzu etinin de tadına bak. Belki seversin.
Deniz: Olur.

Baba'nın seçip verdiği eti de, kendi etinin yanında tadan Deniz: Hımmm güzelmiş. Bir tane daha yağsız...Bir tane daha yağsız et ver...

21 Aralık 2015 Pazartesi

"Benim Uykum Yok"

Deniz son günlerde "Uykusuz"
Dün sabah saat 8.30'da uyanmış olmasına rağmen, gece saat 11.00'de anne tarafından yatağına konulduğunda, "Ama benim uykum yok" diyordu...

Bugün de gündüz uyumamıştı.
Anne eve geldiğinde ilk iş Deniz'e sordu...
"Acıktın mı, hadi yemeğini ısıtayım, birazdan uykun gelebilir belki..."
Deniz "birazdan" dedi. "Benim uykum yok, uyku gelmedi" dedi.

Anne bir süre sonra ısıttı Deniz'in yemeğini.
Bu sırada baba ile kitap okuyan Deniz, salona geçip, salonda uzanınca, baba da aynı soruyu sordu Deniz'e...
"Uykun geldi galiba, haydi yemeğimizi yemek için annenin yanına gidelim."
Deniz yine "Benim uykum yok, uykum gelmedi" dedi.

Uykusu yoktu Deniz'in
Deniz'in hiç uykusu gelir miydi...
Deniz'in uykusu gelmezdi...

Anne baba ve Deniz yemeğe oturduklarında ise Deniz'in etinin bitmesinin ardından, annenin pilav yemek isteyip istemediğine ilişkin konuyu netleştirmek için Deniz'e "doydun  mu" sorusunu sorması Deniz açısından kopma noktası oldu...

Annenin bu sorusunun ardından, "Niye öyle dedin?", "Niye öyle dedin?" diyerek mama sandalyesinde uyuyakaldı.

Uykusu yoktu Deniz'in
Deniz'in hiç uykusu gelir miydi...
Deniz'in uykusu gelmezdi...

...

Bizim Deniz...

16 Aralık 2015 Çarşamba

Doktor Deniz...

Deniz doktor setinin mavi gözlüklerini takıyor ve babayı muayene ediyor...

Baba'ya iyileşmesi için havuçlu şurup, elmalı şurup, salatalıklı şurup, kurabiyeli şurup, kekli şurup, arabalı şurup, lastikli şurup, meraklı minikli şurup yazıyor...

Sonrada koltuğa uzanmasını sağladığı babanın üzerine çıkıyor zıpbıdı, zıpbıdı...

Aaaa diyor anne ve baba, doktor bey ne oldu, güzelce muayene ediyordunuz hastayı, neden bu zıpbıdı, zıpbıdı başladı...

Deniz hiç durmuyor. Bir o sağa, bir sola, atıyor kendini...Zıpbıdı, zıpbıdı devam ediyor...
Zıpbıdı, zıpbıdı...

Bu sırada anne de, Deniz'in farkında olmadan babanın canını yakmasını engellemeye çalışıyor...Bu sırada annenin aklına duruma uygun bir şarkı geliyor...Doğrusu bu şekilde değildi ancak anne, baba ve Deniz bu akşam, hatırladıkları hali ile şarkıyı bu şekilde söylerken çok eğleniyorlar...

Doktor civanım, doktor doktor civanım...
Ne istersen alayım.
Ben sana hayranım...

Doktor civanım, doktor doktor civanım...
Ne istersen alayım.
Ben sana hayranım...

.....

15 Aralık 2015 Salı

Et Yarışı, Pilav Yarışı...

Deniz ve Baba yemekte et yeme yarışı, pilav yeme yarışı yapıyorlar.
Deniz etini yiyor, baba da yemeğini...
Deniz pilavını yiyor, baba da yemeğini...

Ama Deniz hep geçiyor babayı. Baba Deniz'e yetişemiyor. Baba daha kaşığını ağzına götürürken, Deniz hammmm yapıyor etini, pilavını...

Anne diyor ki: "Babanın tabağı ile ağzı arasında bir çukur var galiba, kaşık hiç ağzına ulaşamıyor."
Deniz diyor ki: "Ben öyle olduğunu sanmıyorum."
                         "Bence..."
                         "Bence..."
                         "Şöyle..."
                         "Şimdi şöyle..."
                         "Baba ağzının yerini bulamıyor."
Sonra da diyor ki babaya : "Şimdi sen kazanacaksın..."

Bekliyor babayı. Baba ağzına atıyor yemeğini. Sonrasında Deniz ağzına atıyor yemeğini...
Baba kazanıyor bu kez...
Deniz hep kendisinin kazanmasından hoşlamıyor.
Bazen de baba kazanmalı diye düşünüyor.

Çooo..ook doğru düşünüyor...

13 Aralık 2015 Pazar

Uyku Sorunsalları...

Deniz'in son günlerde, gündüz de uyumamış olmasına karşın, gece uyumamak için yarattığı mazeretler silsilesi...

Deniz: Dişlerimi fırçalamayacağım, çok uykum geldi...
Anne: Hadi uyuyalım o zaman Deniz...
Deniz: Benim uykum yok

Anne: Hadi kitaplarından birisini seçelim, okuyalım.
Deniz: Hareketli Havaalanı, Hareketli Tren...Anne bunlardan başka var mı?
Anne: Hareketli İnşaat da vardı sanırım, ben iş yerindeki kitapçıda bakıp seni ararım, sen de söylersin bana hangisini istediğini...
Deniz: Hareketli İnşaat da gelsin, Hareketli İnşaat gelene kadar bu kitaplar burada kalsın.
Anne: Hadi artık, kitaplarından birisini seçelim okumak için, hangisini seçelim...
Deniz: Traktör Macerası...

Deniz: Su, su, su, su...Su içmek istiyorum...
Anne: Hadi sen suyunu iç gel, bekliyorum burada kitap okumak için...
Deniz: (Pufun üzerindeki Prensli bardağını kontrol eden Deniz) Su bitmiş...
Anne: Ben mutfaktan doldurup getireceğim, beni burada bekle olur mu...
Deniz: Ben de geleceğim...
(Mutfaktalar, anne uğurböcekli bardağa su koymaya niyetlenmiş. Uğurböcekli bardağını görünce, mor kedili, kırmızı arabalı, kırmızı uçaklı, mavi arabalı bardaklarını da hatırlayan ve hepsini yanında götürmek isteyen Deniz)
Deniz: Hepsinden su içeceğim, hepsine biraz su dolduralım.
Anne: Hadi Deniz, bak su da koyduk, bir tanesini de sen taşı elinde, dikkatlice içeriye gidiyoruz artık...
(Odasına döndüğünde tüm bardaklarını pufun üzerine dizen ve hepsinden içen Deniz...)

Bu sırada babayı salonda gördüğü için salona gitmek isteyen Deniz...
Deniz: Baba nerede?
Anne: Salonda, baba da uyumak üzere, hadi Deniz, artık uyku zamanı geldi.
Deniz: Uykum yok ama benim, uyumasam olmaz mı, ben salona gideceğim.
Anne: O zaman sen salona git, ben seni burada bekliyorum.
Deniz: Hadi gel, hadi gel anne, hadi geeeeelllll...

(Deniz salona geçmiş yalnız başına oynuyor. Anne sinir küpü olmamak için mutfağa geçmiş mutfağı toparlıyor. Baba da arka odaya transfer olmuş.)
Deniz: Anne hadi benim uykum geldi.
Anne: Hadi Deniz, artık uyuyalım, çok yoruldun, artık dinlenmen lazım. Bak ben de çok yoruldum, artık kitap okuyamayacağım. Uykum geldi benim de...
Deniz: Tamam kitap okumayalım, benim de uykum geldi...
(Anne Deniz'i yatağına koyar ve iyi geceler diler.)
Deniz: (Kafasını koyduğu gibi geri kaldırır.) Kek yiyeceğim.
Anne: Şimdi kek olur mu Deniz, akşam yemeğimizi güzelce yedik ya...Acıkmamış olmamız gerekli. Hem kek dolapta, soğuktur şimdi...
Deniz: Ama acıktım, kek yiyeceğim. Soğuk mudur şimdi. İçinden verirsen soğuk olmayabilir.
Anne: Ama kek diliminin iç tarafını yemiştin zaten, dış tarafı kalmıştı. Onu önce bitirirsin, ondan sonra dolaptan yeni dilim keseriz.
Deniz: Hayııııııır, içinden yiyeceğim.

En sonunda anneye yeni bir dilim kestirip, yeni kesilen dilim kekin de içini yiyen Deniz...Sinir küpü olmuş bir anne...

Deniz: Anne, yatağıma kek dökülmüş.
Anne: Tabi dökülür Deniz, kek yemenin zamanı değil demiştim, beni dinlemiyorsun ki hiç..

Deniz'in yatağını kontrol eden ve her tarafın kırıntı olmuş olduğunu fark eden, bir kaç dakika içinde çarşafı değiştiren anne...
Anne'nin, ben bu çarşafı silkeleyeceğim, hadi lütfen, uyuyorsun artık, koy başını demesi ile 3 dakika içinde derin uykuya dalan Deniz...

Son günlerdeki uyku sorunsalları...

12 Aralık 2015 Cumartesi

Kaotik Senaryolar 2...

Deniz'in en sevdiği oyun...
"Kaotik Senaryolar"

Bugün oynadığı "Kaotik Senaryolar" oyununda ise...
Uçak havaalanında park etmiş yolcularının gelmesini bekliyor.
Ama turistler uçaklarını havaaalanında bulamıyorlar.
Bir turist bir tarafa gitmeliyiz diyor, diğeri diğer tarafa gitmeliyiz diyor.
En sonunda bir görevliyi buluyorlar.
Ona soruyorlar.
Görevli telefonla uçağın nereden kalkacağını öğrenmeye çalışıyor.
Ama turistler de sormaya başlıyorlar, "niye böyle oldu", "niye böyle oldu" diye...
Uçağını bulamayan başka yolcular da geliyorlar.
Tam on yolcu, görevlinin etrafını sarıyorlar.
Felaket...Havaalanındalar ama uçağı bulamıyorlar.
Herkes birşey söylüyor, ortalık çok karışıyor.
Uçağı kaçıracaklar...Ama uçaklarının nereden kalkacağını öğrenemiyorlar.

Sonra motorsikletli adamlar geliyorlar.
Tam üç tane motorsikletli adam.
Biz bu motorsikletlerle uçağa bineceğiz diyorlar.
Bir tane de değil, tam üç motorsiklet.
Nasıl olacak şimdi...
Nasıl uçağa binecek bu motorsikletli adamlar...

Deniz'in arabasını anne ve baba uçağa bindiriyorlar ama kapatıp bağaja veriyorlar.
Bu motorsikletler şimdi uçağa nasıl sığacaklar...

Hem uçağın yerini bulamıyorlar.
Uçak kalkacak.
Hem de bu motorsikletler uçağa nasıl sığacaklar...

Havaalanında olay çıktı...
...
...
"Kaotik Senaryolar"...

Siyah Mini Cooper Arayışı ve Araba Yüklü Sarı Kamyon...

Anne ve Deniz'in programında bugün yine başbaşa takılmak vardı...
Bugünkü programlarının hedefi ise siyah bir "Mini Cooper" bulmaktı...

Dışarı çıktıklarında, yolda, kaldırımın kenarına park etmiş siyah "Mini Cooper"ı görünce Deniz...Evdeki kırmızı ve yeşil "Mini Cooper" model arabalarını hatırlamış ve bulurlarsa bir de siyahını almalarını istediğini Anne'ye söylemeye başlamıştı...

Anne ve Deniz siyah "Mini Cooper"ı ararlarken, önce Deniz'in evdeki mor ve kırmızı müzikli Volkswagen model arabalarının sarısı ile karşılaştılar. Onu aldılar...İlk seçtikleri arabanın tekerleklerinden birisi eksikmiş. Kasada fark ettiler. Geri döndüler. Tekerlekleri tam olan bir sarı müzikli Volkswagen seçtiler.

Sonra evdeki sarı ve mavi büyük tombik arabaların kırmızı ve turuncusu ile karşılaştılar. Onları da aldılar...Aslında bunlardan sadece turuncusunu alacaklardı. Kasaya giderken Deniz etiketini kopartmış olunca, okutabilmek için etiketli olan bir tanesini alıp getirmek için döndüklerinde, Deniz kırmızı renkte olanını da görmüş ve onu da almak istemişti.

Sonrasında Deniz Siyah "Mini Cooper"ı bulamadan arabasında "yeşşş" bir uykuya daldı.

Deniz uyuduktan sonra, Anne, sadece kısaca bakmak için girdiği bir oyuncakçıda, çok da aramadan kolaylıkla birden siyah "Mini Cooper"ı görünce dayanamadı...Deniz'e siyah "Mini Cooper"ı da aldı...

Böylece günün sonunda Deniz'in Baba'ya göstereceği dört yeni arabası vardı...

O arabaları da, arkadaşlarının yanına, evdeki büyük sarı kamyonunun kasasına koyacaktı.

Deniz evdeki tüm model arabalarını, kocaman sarı kamyonunun kasasına yüklemişti.
Kamyonun şöförü minik adam, kasadaki arabaların çokluğunu görünce kaçmıştı.
Ben bu arabaların hepsini taşıyamam demişti.
Başka minik adam da gelmiyordu.
Kamyon antrede, yolun ortasında öylece kalmıştı...
....
Zaten bir minik adam bu kamyonu götüremezdi.
İki tane koltuk vardı kamyonun ön tarafında.
Ancak iki minik adam götürebilirdi.
Hatta dört minik adam götürebilirdi.
Hatta sekiz...minik adam...


9 Aralık 2015 Çarşamba

Konvoy'dan Çıkan Fun Car...

Deniz bugün anne'ye İdil ile oyunlarını anlatıyor...

Deniz: İdil en çok bu Fun Car'ı seviyor. Bunu alıp salondaki konvoydan çıkartıyor. İtfaiye arabasına dokunmuyor, çekiciye dokunmuyor.  Ama buna dokunuyor. Uçaklara dokunmuyor. Sadece bunun düğmelerine basmak,, müziğini çalmak istiyor.
Anne: Sen söyledin mi İdil'e, bu Fun Car da salondaki konvoyun bir parçası. Bunu buradan alma diye...Eğer salondaki konvoydan çıkmasını istemiyorsan söyleyebilirsin de, İdil bu Fun Car salondaki konvoyun bir parçası, konvoydan çıkarma diyebilirsin de...
Deniz: Söylemedim.
Anne: Evet, demek ki İdil çok seviyor Fun Car'ı. En çok onunla oynamak istiyor. Oynamak için de konvoydan çıkartmak zorunda kalıyor.
Deniz: Oyun odasındaki konvoyun yanına götürmüş, orada bırakmıştı. Ben sonra aldım buraya getirdim...

Deniz için, oyuncaklarının bir düzeni var.
O düzenin bozulmasından pek hoşlanmıyor Deniz.
Ama İdil en iyi arkadaşı olduğu için.
İdil'e biraz toleranslıyız...

8 Aralık 2015 Salı

Ninnilerin Merdanesi

Ninnilerin merdanesi
Annesinin bir tanesi
Mini mini kızım ninni
Benim güzel yavrum ninni

....

Seslendiren: Mircan Kaya
Kaynak: Bizim Ninniler


Bu ninninin TRT Çocuk'ta görselini izlerden anne ve Deniz'in her zamanki dialogları....

Deniz: "Yavaş" ninni
Anne: Evet "yavaş" ninni çıktı. Ama ben bu ninninin müziğini de, görüntülerini de çok seviyorum.
Deniz: Neden anne?
Anne: Çünkü bu ninninin görüntülerinde annesi alıyor yavrusunu, masmavi bir gülün ortasına koyuyor, sonra hem ninni söylüyor, hem de gül yavaşça sallanmaya başlıyor, minik bebek yumuşacık yatağında huzur içinde uykuya dalıyor...
Deniz: Neden oraya koyuyor?
Anne: Çünkü anneler yavrularının pamuk gibi yumuşacık, sıcacık yerlerde yatmalarını, uyumalarını isterler. Bu yüzden de annesi gülün ortasının pamuk gibi yumuşacık, sıcacık olacağını düşünüyor. Bebeği oraya koyuyor.
(Burada evin içinde fırsat buldukça, anne "aaa Deniz orada yatılır mı hiç, üşüteceksin" şeklinde tepki göstersin ve Deniz'i kucağına alsın diye; bulduğu taş zemin, boş parke üzerine yatmayı oyun haline getirmiş Deniz'e küçük bir mesaj verilir...)
Çünkü anneler hiç dayanamazlar yavrularının sert, soğuk yerlerde yatmalarına. Hani ben de senin yerde, taşın-parkenin üzerinde yatmana hiç dayanamıyorum, hemen seni kucağıma alıyorum ya bu yüzden. Ben de Deniz'in hep pamuk gibi yumuşacık, sıcacık yerlerde yatmasını istiyorum.
Deniz: Neden?
Anne: Çünkü yavrum üşümesin diye. Anneler yavrularının üşümesini hiç istemezler, hiç dayanamazlar. Hemen yavrularını sıcacık sarıp sarmalamak isterler. Sıcacık sarıp sarmalayınca da bebekler huzur içerisinde uyurlar.
Deniz: Bak burada da bebek uyudu...
Anne: Evet mavi gülün ortasında mışıl mışıl uyudu minik bebek...

6 Aralık 2015 Pazar

Siyah Tis Tis...

Deniz'in broşürde görüp de almak istediği lego parçaları...

- Kırmızı orman meyveleri
- Pembe Polis Arabası
- Kahverengi Hamburger
- Siyah Tis Tis

Bugün Lego Discovery Center'da idi anne, baba ve Deniz..

Sonrasında "Siyah Tis Tis" eve geldi, "Kahverengi Tis Tis" ile tanıştılar.

...

3 Aralık 2015 Perşembe

Arı Maya...

Deniz'in sevdiği çizgi filmlerden birisi de Arı Maya...

TRT Çocuk'ta her sabah saat 9.00 civarında;

"İşte rengarenk bir dünya, çiçeklerle dolu bir rüya
 Şimdi kalkmanın zamanı, erkenden kalkıp yol almalı
 İşte bu arı maya, uçuyor hep mutluluğa
 Haydi uç arı maya, neşe getir sen hep kanatlarınla.
 Haydi uç arı maya, neşe getir sen hep biz çocuklara..."

müziği ile başlayan Arı Maya, arkadaşı Arı Willy, yeşil Çekirge ve kırmızı Uğur Böceği'nin maceraları...

Bu hafta pazartesi günü, anne markete uğradığında fark etti ki, Carte Dor üç puding paketi ile birlikte arı maya figürleri hediye ediyor...Hemen bir paket seçip getirdi Deniz'e... Sürpriz figürlerin çıktığı paketi heyacanla açtıklarında içinden çıkan figür yeşil "Çekirge" idi... Sonrasında pudinglerden bir paketi pişirdiler, hatta akşam yemeğinden sonra Deniz de "Hımm, neden daha önce yememişim. Neden daha önce yememişim." diyerek tadına baktı. İki paketi ise anne ile Deniz birlikte dolaba yerleştirdiler.

Ama "Arı Maya" figürü çıkmamıştı... Belki bir dahaki sefere çıkardı. Deniz hatta çıkması muhtemel figürler arasında yer almıyor olsa da kırmızı "Uğur Böceği"nin çıkmasını bekliyordu.

"Arı Maya" figürü çıkmadığı için anne ertesi akşam, salı akşamı marketten bir üçlü puding paketi daha aldı. Belki bu sefer "Arı Maya" figürü çıkardı. "Arı Maya" figürü olmadan olmazdı.

Evde Deniz ile birlikte yine heyecanla paketi açtılar. Bu kez ise "Arı Willy" çıkmıştı... "Arı Willy"nin çıkmasına da çok sevinmişlerdi. Ama "Arı Maya" hala çıkmamıştı. Deniz ve anne Yeşil "Çekirge" ile "Arı Willy"i yanyana Deniz'in oyuncakları arasına yerleştirdiler. Üç puding'i de dolaba koydular. Böylece evde tam beş paket pudingleri oldu. Deniz yine çıkması muhtemel figürler arasında yer almıyor olsa da kırmızı "Uğur Böceği"nin bir dahaki sefere çıkmasını istiyordu. Anne de bir dahaki sefere artık "Arı Maya"nın mutlaka çıkacağını ümid ediyordu.

Perşembe akşamı anne marketten bir üçlü puding paketi daha aldı. Böylece evdeki pudinglerin sayısı sekiz paket olacaktı. Ama "Arı Maya" figürünün artık çıkması lazımdı...

Evde Deniz ile birlikte yine heyecanla açtılar.
Bu keeeeeeeeeeeeeezzzz "Arı Maya" çıkmıştı...
"Arı Maya", "Arı Willy" ve yeşil "Çekirge"...
Anne Deniz'e de söz verdi. Kırmızı "Uğur Böceği"ni de bilgisayardan (internetten) bulup sipariş verecekti. Çünkü kırmızı "Uğur Böceği" çıkması muhtemel figürler arasında maaaleseff ki yer almıyordu.

Ekip şimdilik yüzde yetmiş beş tamamlanmıştı...

İyiki tamamlanmıştı, yoksa evdeki puding paketi sayısı iki basamaklı rakamlara doğru gidiyordu...




Asansörde Kalmış Olabilir...

Anne bugün iş yerinde telefonunun yanından azıcık uzaklaşmıştı. Telefonunu yanına almadan toplantıya gitmişti...

Elif teyze anneye bilgisayardan ulaştı.
Evden Deniz ile Sevdoş aramış, ulaşamayınca merak etmişti.
Sevdoş demişti, anne birazdan arar, toplantıda olabilir, işi çıkmış olabilir...
Ama Deniz annenin asansörde kalmış olabileceğini düşünmüştü.
"Asansörde kalmış olabilir"
"Asansörde kalmış olabilir"

Anne hemen aradı Deniz ile Sevdoş'u, bilgisayardan görünce Deniz ile Sevdoş'un aradığını ve kendisine ulaşamadığını...
Deniz'in de içi rahatladı. Asansörde kalmamıştı anne...


From: Elif .....
Sent: Thursday, December 03, 2015 4:02 PM
To: Nilüfer Uçar
Subject: **

Sevdoş aradıJ merak etmişler seni, çıkınca bir ara istersenJ

2 Aralık 2015 Çarşamba

Ön Kapıdan Bindin Arka Kapıdan İndin...

Deniz legolardan kocaman bir gemi yapmış, banyodan mutfağa geçmek üzere olan anneye sesleniyordu...
"Anne, bu gemi seni mutfağa götürecek, hadi binsene"
Anne bu duruma çok seviniyor, Deniz'e geminin kapısının nerede olduğunu, hemen bineceğini söylüyordu ve Deniz kapıyı gösterdiğinde elini yürüyen bacaklar gibi yaparak, geminin kapısından içeri giriyormuş gibi yapıyordu.

Deniz'in gemisi ile mutfağa giden anne, bu kez yemek hazırlıyordu ki, Deniz bir kez daha anneye seslendi.
"Anne, hadi binsene"
Anne şaşırdı.
Biraz önce gemiye biniyor gibi yapışının üzerinden çok kısa bir zaman geçmişti. "Aaa ben biraz önce gemiye binmiştim" dedi, muhtemelen Deniz'in biraz önceki binişini unutmuş olduğunu düşünerek.
Deniz: Bindin, ama ön kapıdan bindin, arka kapıdan indin, hadi yeniden binsene...

...

26 Kasım 2015 Perşembe

Deniz'in Takımı...

Deniz ve "Narince"...Aynı takımdalar...
Karşı takımda da Baba...
Top oynuyorlar...

Bazen takımlar farklılaşıyor... "Mavi Fil" ve "Tin Mö" de katılıyorlar oyuna...
O zaman karşı takım, Baba ve "Mavi Fil"...
Deniz'in takımı da "Narince" ve "Tin Mö" oluyor...

Ya da üçü de Deniz'in takımında oluyorlar...
"Narince", "Tin Mö", "Mavi Fil" ve Deniz...
Karşı takımda da Baba...




22 Kasım 2015 Pazar

"Saklamak"

Deniz için yeni bir eylem "saklamak"...

Üzerinde adamları olan motorlarını; kırmızı, mavi ve sarı adamlı motorlarını gidip mutfak kapısının arkasına "saklamış"... Sırasıyla arka arkaya gelecek şekilde yerleştirmiş. Kapı duvara doğru itilerek, açık bırakıldığında, arkasında motorların olduğunu tahmin edemez hiç kimse.

Anne'ye gösterdi pazar günü oyun oynarlarken mutfakta.
"Bunları da buraya koydum" dedi Deniz.
Anne anlamadı ilk önce, "Ne koydun oraya Deniz? ne var kapının arkasında?" diye sordu.
"Motorlar" dedi Deniz...
"Onları buraya sakladım"
"İdil burada onları bulamaz"
Anne şaşırdı.
"Sen motorları İdil bulamasın diye mi buraya sakladın.
İdil'in onlarla oynamasını istemiyor musun?
Bunu ona söyledin mi peki?"
Deniz: "Söyledim, ama o hep bunlarla oynamak istiyor. Hep müzikleri çalsın istiyor. Ben de onları buraya sakladım. Burada İdil onları bulamaz..."
Anne: "Evet hiç görünmüyor, hakikaten burada kimse onları bulamaz"
Deniz: "Peki o zaman İdil ne der?"
Anne: "İdil motorları göremeyince, aaaa Deniz'in motorları nereye gitmiş der"
Deniz: "Bir de bakar ki motorlar YOK"..."Deniz'in motorları YOK"



                                                                                                                                                                                                                                          

21 Kasım 2015 Cumartesi

Yanlış Sonuç, Ama Haksızlık Bu...

Deniz bugün akşam yemeğinde, önce önündeki mavi kupadaki suyu, sonra da yine önündeki mavi suluğundaki suyu, yemek masasının üzerine, gayet bilerek ve isteyerek güzeeeelce boşaltıp, üzeri dahil masanın altının-üstünün tamamen ıslanmasını neden olduktan sonra...
Bir de anne ve baba ortalığı kurulamaya çalışırken, ayaklarını dayadığı masanın kenarından güç alarak, oturduğu mama sandalyesini geri, masayı ileri itmeye başlayınca...
Anne ve baba tarafından, doymuş olduğu, artık yemek yemek istemediği için bu kez ne afacanlık yapabilirim düşüncesi ile bunların yapıldığı sonucuna varılarak mama sandalyesinden indirildi...

Bu kez "çikolata yiyeceğim" diyerek son günlerde Deniz'in favorisi olan, bugün de markete girdiklerinde bir kutu kırmızısından bir kutu da yeşilinden alınmış olan, hatta anne ve babanın markete uğrayacağını öğrendiği ânda Deniz'in alma planlamasını yaptığı,  küçük küçük paketli çikolatalarına yönelen Deniz... Kırmızı paketli çikolatalardan bir tanesini anneye ve babaya benim elim kirleniyor, bunu bana siz yedirin" diye uzatmaya başlamıştı...

Anne ve baba, Deniz'e... isterse kendisinin eliyle paketten çıkartıp ağzına atıp yiyebileceğini ama bütün bunlardan sonra anne ve baba'nın bu akşam Deniz'e çikolata yedirmek istemediğini söylediğinde ise Deniz oldukça sinirlenmişti...

Bir süre sonra, anne ve Deniz, artık uyku için Deniz'in odasına geçtiklerinde...
Deniz hâla seçtiği çikolatanın anne ve baba tarafından kendisine"neden" yedirilmediğini sorguluyordu...
Anne: Yarın sabah istersen yediririm Deniz, ama bu akşam yapmayacağım, çünkü hayatta herşeyin bir sonucu vardır, büyüklerin de her yaptıklarının bir sonucu vardır, bir şeyi yaparken yaptığımızın sonuçlarının ne olacağını da düşünmeliyiz. Masada "senin" yaptıklarının sonucu da bu. İstiyorsan sen çikolatanı "kendin" yiyebilirsin, ama bunu yapmamı "benden" bu akşam isteme lütfen...
Deniz: Bu onun sonucu değil, yanlış sonuç. Ama haksızlık bu...
Anne: Hayır bu onun sonucu, doğru sonuç Deniz, haydi artık hangi kitabımızı okuyacağımızı seçelim...
...
...
Sonrasında ise anne ve Deniz... Canım Kardeşim kitaplarından "Çocuk Olimpiyatları" ve "Mine'nin Doğumgünü"nü okuyacaklar, Deniz "Mine'nin Doğumgünü" bitmeden mışıl mışıl bir uykuya dalacaktı...

Deniz'e...Hayat'a dair...

Mevsim Mevsim Oyunlar...

Deniz için bugün anne ve babanın seçimi Tübitak Yayınları'ndan "Mevsim Mevsim Oyunlar" kitabı oldu...

Doktorumuzu ziyaretimiz sonrasında, Deniz atlıkarınca'da bu kez kahverengi ayıcık'ı seçerek binmişti. Öğlen yemeğini de atlıkarınca'yı izleyerek yedikten sonra, anne ve baba ile birlikte gezerken bebek arabasında uykuya daldığında ise anne ve baba Deniz'i düşünerek bu kitabı seçmişlerdi.

Küçük yaştaki çocuklar için evde, bahçede, arabada oynanabilecek çeşitli oyunların yer aldığı bu kitaptan, bugün akşam annenin ilk oyun seçimi "bal satıcısı" olmuştu.

Deniz "Bal Satıcısı" olacaktı.
Anne ya da baba:
Bal ne kadar?
Petek ne kadar?
sorularını sorduktan sonra "Parasını vermeden tadına bakabilir miyiz?" diye soracaklardı.

Deniz elindeki bal tabağından kaşıkla tattırır gibi yaptıktan sonra, "parasını vermicez" diyerek kaçacaklardı. "Bal Satıcısı" Deniz de onları yakalamaya çalışacaktı. Yakalanan ebe olacaktı, "Bal Satıcısı" olacaktı...

Ama "parasını vermeden kaçma" fikri Deniz'e hiç uygun gelmedi.
"parasını vereceğiz" diyeceksiniz...
"sizin paralarınızı getireyim" diyerek para olarak kullabilecekleri karton pullar bulmaya çalışmış, en sonunda "lego paralar" hazırlamaya karar vermişti...

...

Legolara geçince oyun biraz evrilmiş...
Legolardan okul yapma, köprü yapma, market yapma, ağaç yapma, benzin istasyonu yapma, lego çocukları okul servisine bindirme...şeklinde akşam oyunlarının farklı bir yöne yönelmesine engel olamamıştı anne ve Deniz...

20 Kasım 2015 Cuma

Kaotik Senaryolar...

Deniz'in en sevdiği oyun...
"Kaotik Senaryolar"
Araba bozulmuş...Çekici gelemiyor...Bütün çekicilerin işi varmış...
Arabanın lastiklerinin hepsi patlamış...Motoru bozulmuş...Kapısı bozulmuş...Bagajı bozulmuş...Direksiyonu bozulmuş...Farları bozulmuş...Herşeyi bozulmuş...

Son günlerde baba ile oynamaktan büyük keyif aldığı yine "Kaotik Senaryolar" oyununda ise...
İki küçük uçak var...Bir uçağın sahibi "cazcı yumurta", diğer uçağın sahibi "pembe dino"...
Uçaklar havalanamıyor çünkü lastikleri patlamış...
Ama bunu "cazcı yumurta"ya ve "pembe dino"ya öncelikle söylemek lazım...
Deniz baba'ya burada hep "sen söyle" diyor...
Baba'nın bu kötü durumu telefonla "cazcı yumurta"ya ve "pembe dino"ya söylemesi gerekli...
Baba telefonla "cazcı yumurta"ya ve "pembe dino"ya bu kötü haberi veriyor...
Uçaklarının uçması mümkün değil, maalesef ki lastikleri patlamış...
Baba daha sonra tamirat ustasını arıyor...
Gelip uçakları tamir edip edemeyeceğini, iş durumunun müsait olup olmadığını soruyor...
Usta çok işi olduğunu, hemen gelemeyeceğini söylüyor baba'ya...
Bu haberi de "cazcı yumurta"ya ve "pembe dino"ya vermek lazım...
Deniz yine "sen söyle" ile bu görevi babaya veriyor...
Baba "cazcı yumurta"yı aradığında ve bu haberi verdiğinde "o ne dedi" ile "cazcı yumurta"nın yanıtını da duymak istiyor...
Cazcı yumurta bu habere çok üzülüyor...
Eyvaaaah, eyvaaaaah diye kendini yere atıyor...

Tam bu sırada annenin "boşver boşver arkadaş" şarkısı başlar ise...
Deniz "dur dur dur, söyleme söyleme" , "bir işe yaramaz o" şeklinde bir tepki ile anneyi susturuyor...

Sonra uçaklar birden çalışmaya başlıyorlar.
Hatta her ikisi birden havalanıyorlar.
Birisi aşağı indiğinde, diğeri yukarı çıkıyor...
Diğeri aşağı indiğinde, öbürü bu kez yukarı çıkıyor...
"cazcı yumurta" ve "pembe dino" uçakların havalanmasına çok seviniyorlar, çok mutlu oluyorlar...

Sonra uçaklar yine bozuluyor...
Yine aynı "Kaotik Senaryolar" başa dönüyor...
Yine baba arayıp "cazcı yumurta"yı ve "pembe dino"yu haberdar ediyor...
"cazcı yumurta" ve "pembe dino" yine çok üzülüyorlar...
Arada anne şarkı söylemeye niyetlenirse, Deniz tarafından hemen durduruluyor...
Sonra yine havalanıyorlar...

Sonra yine bozuluyorlar...
Sonra yine havalanıyorlar...

Sonra yine bozuluyorlar...
Sonra yine havalanıyorlar...

...
...
"Kaotik Senaryolar"...

17 Kasım 2015 Salı

Dodohando...

Sabah 7.00 civarında uyanıp, gündüz de uyumayan, hatta anne ve baba işten eve döndüklerinde hâla son derece enerjik durumda olan Deniz'in...

Artık saat 21.30 civarında, yemeğini de yedikten sonra, uyku bastırdığında,

Hâla odasına gitmeyip, salona, salondaki kanepenin üzerine uzanmak için yürüdüğü sıralarda...

Aklına gelen "Dodohando" idi...
Oyun hamurundan bir karakterin maceralarının anlatıldığı TRT Çocuk'ta yayınlanan bir çizgi film...

Deniz: Ama "oyun hamuru"nu kaçıracağım.
Baba: Kaçırmazsın, sen biraz dinlen, başladığında ben seni haberdar ederim.
Deniz: Tamam o zaman başladığında bana haber verirsiniz...

deyip...
Salondaki kanepeye uzandıktan bir kaç dakika sonra hızla uykuya dalan Deniz...

Deniz uyuduktan sonra "Dodohando" başladığında anne ve babanın yüreği elvermedi Deniz'i haberdar etmemeye...
Anne gitti Deniz'in yanına...
Mışıl mışıl, derin bir uykuda olan Deniz'e usulca "Dodohando"nun başladığını, izlemek isterse gelebileceğini söyledi...
Tabii ki Deniz mışıl mışıl uyuyor olduğu için annenin söylediklerinin farkına bile varmadı...


                   

Bi Daha Geldiğinde Hiç Gitme...

Annenin ve babanın işe gideceği bu sabahın erken saatlerinde, uykusunun arasında su içmek için uyandığında her zaman olduğu gibi anneyi yanına çağıran Deniz...

Anne'nin; Deniz'e göre "prensesli" (aslında "prens"li) bardak ile su vermesi sonrasında, gerisin geri uykuya dalmadan önce...

Deniz: ANNE, bi daha geldiğinde HİÇ gitme...
Anne: Tamam, sen merak etme, rahat rahat uyu şimdi, ben hiç gitmeyeceğim, burdayım, yanındayım...
.........
.......
....
...
..
.


14 Kasım 2015 Cumartesi

Deniz "İstanbul Light Festival"de...

Ege kardeş'in doğumgünü sonrasında Deniz, Anne ve Baba Zorlu Center'dalar...
Deniz İstanbul Light Festival'de...



Ege Kardeş'in Doğumgünü...

Deniz Ege kardeş'in doğumgünü partisi'nde... Yanına yaklaşan palyaço abi'den her seferinde kaçıyor...kaçmanın bir yolunu buluyor...

Kırmızı arabasının sopasına uçan balonları bağlıyor...

Pintaya'dan çıkan şekerlerin tadına bakmakta...

Nice mutlu yıllara Ege kardeş...




11 Kasım 2015 Çarşamba

Saksafoncu Deniz...

Anne bugün Deniz'e bir saksafon aldı...Mavi, üzerinde renk renk tüm notalara ait tuşları bulunan "gerçek" bir saksafon...Cazcı yumurta'dan tanıyor, biliyordu Deniz saksafonu... Şimdi artık onun da bir saksafonu oldu...

Akşam eline alır almaz, ilk gün itibariyle daha eline ilk alışları olmasına karşın azmetti tüm notaları çalmayı başardı bile Deniz...

Saksafoncu Deniz...


10 Kasım 2015 Salı

Lego Köprü...

Anne ve Deniz'in legolardan "deeeevvvv" köprüsü... Bir tasarım "harikası"...                              




7 Kasım 2015 Cumartesi

"Canım Kardeşim"

Deniz "Canım Kardeşim" Etkinliğinde...

İdil ile birlikte Müge, Mine ve Mıncır'ı izliyor, onlarla birlikte dans ediyor, şarkı söylüyor... Hayal dünyalarında hep birlikte Çin'e yolculuk ediyorlar, orada bir Panda ile tanışıyorlar... Afrika'ya seyahat ediyorlar, orada bir Aslan ile tanışıyorlar...Hindistan'a seyahat ediyorlar, orada bir Fil ile tanışıyorlar...Sonra Panda'yı, Aslan'ı, Fil'i alıp, ülkemize dönüyorlar... Onlara yöresel danslarımızı, "Zeybek" oyununu, "Atabarı" oyununu gösteriyorlar...









3 Kasım 2015 Salı

Çatlak Baba...

Akşam yemeği için masaya oturmuş, annenin gelmesini bekleyen baba ve Deniz...
Deniz bu sırada bazlama yiyor...
Baba Deniz'e küçük küçük kopartıp bazlama veriyor ve Deniz de afiyetle yiyor...

Deniz: Çatlak"Baba"...
Baba: Neden?? ...
Deniz: Çünkü kopartıyorsun, vermiyorsun...Ben "ver" dediğimde "veriyorsun"...

Anne ve baba, Budapeşte seyahatleri sonrasında bu hafta daha bir fark ediyorlardı... Büyüyordu Deniz...

İdil'e Pilav Götürüyoruz...

Anne ve Deniz bugün enginarlı pilav yaptılar. İdil'lerin tabağına koydular ve ikram etmek için aşağıya indiler...

Deniz o tabakla pişi getirmişti. Şimdi İdil Deniz'in enginarlı pilavını beğenecek miydi aceba...


31 Ekim 2015 Cumartesi

Deniz Budapeşte'de - 3.Gün - Szentendre ve Peşte I...

Deniz, Anne ve Baba'nın programında bugün Szentendre vardı.  Otellerinden Szentendre için trene binecekleri istasyona kadar otobüsle gittiler, sonrasında Szentendre için trene bindiler...

Ancak Deniz henüz Szentendre trenine binmeden, daha binecekleri durağa ulaşmak için bindikleri otobüste uyuyacaktı...Ve Szentendre'yi "yeşş" bir uykuda gezecekti...









Anne ve Baba Szentendre'de bulundukları sürece, Deniz "yeşş" bir uykuda iken, Szamos Marzipan Müzesini de gezeceklerdi...Oradan Deniz'e de bir tane Winnie the Pooh şeklinde bir marzipan gelecekti...






30 Ekim 2015 Cuma

Deniz Budapeşte'de - 2.Gün - Buda...

Anne, baba ve Deniz'in Budapeşte'deki 2.günlerinde ise planlarında Buda tarafında olmak vardı...
Otelleri Danubius Hotel Gellert'ten yürüyerek ulaştıkları başlangıç noktaları Fisherman's Bastion (Balıkçılar Burcu) oldu. Ancak Deniz buraya ulaşırlarken ki yürüyüşleri sırasında çoktan arabasında "yeşşş" bir uykuya dalmıştı.

Deniz'in arabasında uyuyor olması sebebiyle, Fisherman's Bastion'a çıkış ve Deniz'i arabası ile çıkarış; merdivenler nedeniyle anne ve baba için "biraz" zorlayıcı olacaktı...


Fisherman's Bastion (Balıkçılar Burcu)'na çıkış, Deniz'i arabası ile çıkarış sırasında, yukarı çıktıkça giderek güzelleşen Budapeşte manzarası...


Fisherman's Bastion (Balıkçılar Burcu)'nda kale ve çevresinin planının yer aldığı "Buda Şehir Haritası"...


Anne ve baba, Deniz arabasında "yeşş" bir uykuda iken, şehrin en eski kafesi "Ruszwurm"da idiler. "Ruszwurm Cake" , "Hot Chocolate" ve "Hot Wine" idi tercihleri...






Sonrasında Deniz uyurken Buda tarafını olabildiğince dolaşıp, uyandığında Deniz'in merdiven tutkusu sebebiyle, yeniden aşağı inmek için tercihleri teleferik yerine yine Fisherman's Bastion (Balıkçılar Burcu) olacaktı...Anne ve Deniz merdivenlerin ikiye ayrıldığı yerlerde, önce birinden ine çıka, sonra diğerinden ine çıka, en sonunda bir tanesinden yola devam ederek bu faslı da, arkalarından Deniz'in bebek arabasını taşımakta olan babayı azıcık kızdırdıkları için biraz olaylı, ama gönüllerince inip çıkarak fotoğraflarını da çektirdikleri için bayağı eğlenceli bir şekilde atlatacaklardı...



Günün sonunda otellerine erken dönüş ve Gellert kaplıcası planları vardı. Bu planlarını gerçekleştirecekler...Deniz kaplıca havuzlarının merdivenli giriş basamaklarında kendisine oyunlar yaratacak, üzerindeki t-shirt'ünü ve atletini çıkartıp, kaplıca suyunda yıkama teşebbüsünde bulunacak, hatta yıkayacaktı...Kahverengi bornozu ve onun için terlik yerine geçen bantlı ayakkabıları ile Gellert kaplıcalarında o gün kendisini tanıtacaktı...Akşam yemeğinde ise Restaurant Apostolok'ta olacaklardı...

29 Ekim 2015 Perşembe

Deniz Budapeşte'de - 1.Gün - Peşte...

Anne, baba ve Deniz bugün sabah, İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan THY'nin saat 8.20 uçuşu ile Budapeşte'ye uçtular. Deniz uçuşları süresince uyuyordu. Budapeşte Havalimanı'na inişleri sonrasında otelleri Danubius Hotel Gellert'e ise Airport Shuttle ile ulaştılar. Türkiye henüz kış saati uygulamasına geçmemiş olduğu için uçuşları sonrasında otellerine vardıklarında saat Budapeşte için oldukça erkendi. Daha 9:00'du. Bu yüzden daha otellerine giriş yapmadan, eşyalarını bırakarak, Great Market Hall'a geçtiler.



Great Market Hall'a geçmeye niyetlendiklerinde, saat farkı sebebiyle Deniz artık etini istemeye başlamıştı bile.

Dolayısıyla Great Market Hall'da girişin bir üst katı, birinci katı idi, street foods'un bulunduğu, öncelikle takılacakları mekanları. Denizin etini yiyecek olması vesilesiyle ise anne "Lahana Sarma", baba ise "Jambonlu Sandvic" yiyecekti. Deniz için ise et, peynir, zeytin birlikteliği ile hem sabah kahvaltısı hem de öğlen yemeği gibi olacaktı.

Sonrasında baba kendine Budapeşte t-shirtü aldıktan, Deniz ise kendisine ahşap iç içe geçen bir oyuncak beğenerek aldıktan sonra artık şehri gezme vakitleri gelmişti ki...

Anne'nin seyahatleri için yanına aldığı notların kaybolmuş olması şokunu yaşadılar!!!

O kadar kalabalıkta gezdikleri heryere yeniden baktılar sayılırdı.

Hatta Deniz de "Şu yürüyen merdivende de düşmüş olabilir"
                         "Bu merdivende de düşmüş olabilir" diyerek bir yandan arama çalışmalarına yardımcı oluyor...

Baba onlardan bir kaç dakika ayrılıp, bakmak için bir tarafa doğru gittiğinde " Bulur baba şimdi"
                "Olsun yeniden alırsın"
                "Olsun bilgisayarda varmış, kaybolmamış" diyerek anneye moral veriyordu.

Tüm aramalarına rağmen, annenin notlarını bulamadılar...
Hayırlısı olsundu...

Great Market Hall'dan çıktılar...
Deniz uyudu...


Anne ve baba, Deniz arabasında "yeşş" bir uykudayken St.Stephan Kilisesi'ni (Szent Istvan Bazilika), Parlemento Binası'nı (Orszaghaz), Andrassy Caddesi'ni (Andrassy Ut.) içeren bir güzergahta gezdiler.

Deniz uyandığında anne ve baba Andrassy Caddesi girişindeki büfeden "Kürtoskalacs" alıyorlardı.



Sonrasında yine Andrassy Caddesi üzerindeki Aleksandre Cafe'de (Book Cafe'de) idiler....



Sonrasında Heroes Square'de idiler...


Ve Josef Atilla U. ile Oktober 6 U.'nun kesiştiği yerde bulunan "Sziget Eye"da idiler. Anne ve baba Deniz ile binme konusunda, Deniz korkabilir diye azıcık tereddüt etmiş olsalar da, Deniz binme konusunda oldukça cesaretli ve istekli olunca, hep birlikte bindiler. Çatıların üzerinden Budapeşte'nin gece ışıklandırmalarını, ışıklandırılmış danube nehrini kuşbakışı izlediler.



Akşam yemeğinde ise Strudel House'da idiler. Deniz iki çeşit strudel seçti... Crud (tatlı peynirli) ve Apple (elmalı)...Anne ve baba tercihlerini "Gulaş Çorba"dan yana kullanırlarken, Deniz'in "Tenderloin Steak'i" gayet güzeldi...


Günün sonunda, yemek sonrasında otellerine doğru yürürken arabasında "yeşş" bir uykuya dalan Deniz, anne ve baba tarafından anne-baba yatağının ortasına transfer edilecekti...