Anne ve Deniz'in bugün Kuşadası'ndan İstanbul'a dönüyorlar. Atlas Jet'in İzmir Havalimanı'ndan kalkacak uçağına servis ile yetişecekler. Baba da onları İstanbul'da Atatürk Havalimanı'nda karşılayacak...
Sabahtan hazırlıklarını tamamladılar, tüm eşyalarını valizlerine yerleştirdiler. Havalimanına vardıklarında Anne hem valizi hem Deniz'in bebek arabasını itemeyeceği için, Deniz Anne'ye yardım etmeyi ve kendi bebek arabasını kendisi itmeyi planlıyordu. Gerçekten de servisten iner inmez, arabasına binmemiş, Anne'ye yardımcı olmak için arabasını arkadan Deniz'in iterek yürütmesi, Anne'nin de valizi idare etmesi ile havalimanına kolaylıkla giriş yapmışlardı.
Check-in yapma aşamasına kadar herşey yolundaydı. Ancak check-in sırasında Deniz'in kumsaldan topladığı taşların bulunduğu torba, valizi çok ağırlaştırdığı için, valiz standart ağırlıktan fazla ağır çıkmış, Anne ve Deniz de Deniz'in taş torbasını valizden dışarıya çıkarmak, Anne'nin yanındaki, uçağa alacağı yiyecek çantasına koymak zorunda kalmışlardı.
Aslında yine herşey yolunda görünmekle birlikte, birazdan başlarına geleceklerin henüz farkında değillerdi...
Anne ve Deniz valizlerini teslim edip, check-in yaptırdıktan sonra, son kontrole doğru yönelip, son kontrol için sıraya girdiklerinde ise Anne'nin gözüne uçağın içine alınması yasak eşyaların yazılı olduğu broşürler çarpacak, uçağın içine almak üzere yanlarında bulundurdukları taş torbasının sorun yaratabileceği hissine kapılacaktı...
Sıra kendilerine yaklaşırken, Deniz'i bu duruma hazırlamaya karar verdi. İlk kez uçağa taş sokmayı denediğini, aslında broşürlerde yasak eşyalar arasında taşlar yer almasa da, görevlinin birazdan gerçekleştireceği kontrol sırasında taş torbasını uçağa almak istemeyebileceğini, tehlikeli bularak bu şekilde bir değerlendirmesi olabileceğini Deniz ile paylaştı. Deniz sakindi. Anne'yi sakince dinledi. Tamam dedi. Ama yasak eşyalar arasında yazmadığı için, içeri alma ihtimalleri de olduğunu düşünmekteydi.
Sıra kendilerine geldiğinde görevli ile konuştular. Haklı olarak tehlikeli bularak taş torbasını içeri almalarının mümkün olamayacağını söylüyordu kontrol görevlisi. Değil bir torba dolusu taşı, bir adet taşı bile uçağın içine almadıklarını belirtmişti. Taşları orada bırakmak dışında bir çare yoktu.
Anne bu konuyu Deniz ile paylaştığında, Deniz'in hazırlıklı olması için her ne kadar önceden Deniz'e konuyu açıklamış ve her ihtimali paylaşmış olsa da, Deniz'in tepkisi sadece "Sonra??, sonra??, sonra??" şeklinde olmuştu. Anne taşları burada bırakacaklarını, İstanbul'a gittiklerinde sahil kıyısına gidip yeniden toplayabileceklerini söylese de, Deniz için bu durum oldukça tramvatik bir noktaya gitmek üzereydi.
Bu sırada duruma kendisi de çok üzülen görevli ile Anne konuşurken, valizin olması gereken ağırlığı aşması sebebiyle taşları valizden çıkardıklarını, aslında valizde olmaları durumunda sorun olmayacağını, bir şekilde bagaja verme imkanları olsa sorun olmayacağı fikrini geliştirdiler. Bu sırada da Anne, yanında Deniz'in yiyecekleri için bulundurduğu bez çantayı hatırladı. Tüm yiyecekleri sırt çantasına ya da bulabildikleri bir poşete doldurup, taşları bez çantanın içine koyarak, bez çantayı geri dönüp bagaja verdiler.
Taş konusu çözümlenmişti.
Herkesin keyfi yerindeydi.
Güzel bir uçuş sonrasında İstanbul'a vardılar.
Baba onları Atatürk Havalimanı'nda karşılamaya gelecekti.
Ancak iniş sonrasında valizleri banda o kadar geç gelmekteydi ki bir ara Anne, gelen yolcu karşılama alanına açılan kapıdan kafasını uzatıp, Baba'ya seslenip, içeride valizlerini beklemekte oldukları bilgisini verip, geri valiz beklemeye dönecekti...
Bu arada valizlerini bekledikleri banda, Anne ve Deniz'in valizinden önce Trabzon uçağının bagajları gelmiş, çok uzun süre bagaj beklemekten sinirleri bozulmuş iki yolcu birbirleri ile tartışmaya başlamışlardı. Yolculardan birisi yürüyen bandın ortasına geçmiş, diğeri ise bandın orta tarafına geçilemeyeceği bilgisini vermekteydi. Bu sırada bandın orta tarafında duran yolcu sinirlenmiş, diğerine "sen niye karışıyorsun, saksafon kafalı" demiş, Anne'nin ve Deniz'in dağarcığına bu ilginç sinirleniş, hemen dahil olmuştu.
Deniz'den "Saksafon kafalı" terimini sonraları çok kez duyacaklardı....
İstanbul'u özlemişlerdi.
Hoşgelmişlerdi...
Anne, Baba ve Deniz...
Bizim Deniz...
Sabahtan hazırlıklarını tamamladılar, tüm eşyalarını valizlerine yerleştirdiler. Havalimanına vardıklarında Anne hem valizi hem Deniz'in bebek arabasını itemeyeceği için, Deniz Anne'ye yardım etmeyi ve kendi bebek arabasını kendisi itmeyi planlıyordu. Gerçekten de servisten iner inmez, arabasına binmemiş, Anne'ye yardımcı olmak için arabasını arkadan Deniz'in iterek yürütmesi, Anne'nin de valizi idare etmesi ile havalimanına kolaylıkla giriş yapmışlardı.
Check-in yapma aşamasına kadar herşey yolundaydı. Ancak check-in sırasında Deniz'in kumsaldan topladığı taşların bulunduğu torba, valizi çok ağırlaştırdığı için, valiz standart ağırlıktan fazla ağır çıkmış, Anne ve Deniz de Deniz'in taş torbasını valizden dışarıya çıkarmak, Anne'nin yanındaki, uçağa alacağı yiyecek çantasına koymak zorunda kalmışlardı.
Aslında yine herşey yolunda görünmekle birlikte, birazdan başlarına geleceklerin henüz farkında değillerdi...
Anne ve Deniz valizlerini teslim edip, check-in yaptırdıktan sonra, son kontrole doğru yönelip, son kontrol için sıraya girdiklerinde ise Anne'nin gözüne uçağın içine alınması yasak eşyaların yazılı olduğu broşürler çarpacak, uçağın içine almak üzere yanlarında bulundurdukları taş torbasının sorun yaratabileceği hissine kapılacaktı...
Sıra kendilerine yaklaşırken, Deniz'i bu duruma hazırlamaya karar verdi. İlk kez uçağa taş sokmayı denediğini, aslında broşürlerde yasak eşyalar arasında taşlar yer almasa da, görevlinin birazdan gerçekleştireceği kontrol sırasında taş torbasını uçağa almak istemeyebileceğini, tehlikeli bularak bu şekilde bir değerlendirmesi olabileceğini Deniz ile paylaştı. Deniz sakindi. Anne'yi sakince dinledi. Tamam dedi. Ama yasak eşyalar arasında yazmadığı için, içeri alma ihtimalleri de olduğunu düşünmekteydi.
Sıra kendilerine geldiğinde görevli ile konuştular. Haklı olarak tehlikeli bularak taş torbasını içeri almalarının mümkün olamayacağını söylüyordu kontrol görevlisi. Değil bir torba dolusu taşı, bir adet taşı bile uçağın içine almadıklarını belirtmişti. Taşları orada bırakmak dışında bir çare yoktu.
Anne bu konuyu Deniz ile paylaştığında, Deniz'in hazırlıklı olması için her ne kadar önceden Deniz'e konuyu açıklamış ve her ihtimali paylaşmış olsa da, Deniz'in tepkisi sadece "Sonra??, sonra??, sonra??" şeklinde olmuştu. Anne taşları burada bırakacaklarını, İstanbul'a gittiklerinde sahil kıyısına gidip yeniden toplayabileceklerini söylese de, Deniz için bu durum oldukça tramvatik bir noktaya gitmek üzereydi.
Bu sırada duruma kendisi de çok üzülen görevli ile Anne konuşurken, valizin olması gereken ağırlığı aşması sebebiyle taşları valizden çıkardıklarını, aslında valizde olmaları durumunda sorun olmayacağını, bir şekilde bagaja verme imkanları olsa sorun olmayacağı fikrini geliştirdiler. Bu sırada da Anne, yanında Deniz'in yiyecekleri için bulundurduğu bez çantayı hatırladı. Tüm yiyecekleri sırt çantasına ya da bulabildikleri bir poşete doldurup, taşları bez çantanın içine koyarak, bez çantayı geri dönüp bagaja verdiler.
Taş konusu çözümlenmişti.
Herkesin keyfi yerindeydi.
Güzel bir uçuş sonrasında İstanbul'a vardılar.
Baba onları Atatürk Havalimanı'nda karşılamaya gelecekti.
Ancak iniş sonrasında valizleri banda o kadar geç gelmekteydi ki bir ara Anne, gelen yolcu karşılama alanına açılan kapıdan kafasını uzatıp, Baba'ya seslenip, içeride valizlerini beklemekte oldukları bilgisini verip, geri valiz beklemeye dönecekti...
Bu arada valizlerini bekledikleri banda, Anne ve Deniz'in valizinden önce Trabzon uçağının bagajları gelmiş, çok uzun süre bagaj beklemekten sinirleri bozulmuş iki yolcu birbirleri ile tartışmaya başlamışlardı. Yolculardan birisi yürüyen bandın ortasına geçmiş, diğeri ise bandın orta tarafına geçilemeyeceği bilgisini vermekteydi. Bu sırada bandın orta tarafında duran yolcu sinirlenmiş, diğerine "sen niye karışıyorsun, saksafon kafalı" demiş, Anne'nin ve Deniz'in dağarcığına bu ilginç sinirleniş, hemen dahil olmuştu.
Deniz'den "Saksafon kafalı" terimini sonraları çok kez duyacaklardı....
İstanbul'u özlemişlerdi.
Hoşgelmişlerdi...
Anne, Baba ve Deniz...
Bizim Deniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder